Psikiyatrik tedavilerle ilgili toplumumuzda var olan en büyük korku, bu ilaçların "bizi biz yapan" özellikleri yok edeceği endişesidir. Bir yakınına veya kendisine antidepresan reçete edilen pek çok kişi, zihninde beliren o ürkütücü sorularla boğuşur: "Bu ilacı içersem robot gibi mi olurum?", "Antidepresan içen biri nasıl davranır?", "Duygularım ölür mü, olaylara tepkisiz mi kalırım?"
İnternet arama motorlarında sıkça karşılaşılan bu sorular, aslında kökleri çok eskiye dayanan bir "stigma"nın (damgalamanın) ürünüdür. 1950'li ve 60'lı yıllarda kullanılan ilk kuşak psikiyatri ilaçlarının ağır sedatif (uyuşturucu) etkileri, ne yazık ki halk hafızasında "psikiyatri ilacı içen kişi boş bakar, uyuşuktur, konuşamaz" gibi kalıplaşmış bir imaj bırakmıştır. Ancak aradan geçen yarım asırda tıp dünyasında devrim niteliğinde gelişmeler yaşanmıştır. Bugün kullanılan modern antidepresanlar, kişiyi değiştirmek için değil, kişinin hastalığının üzerini örttüğü "gerçek benliğini" ortaya çıkarmak için tasarlanmıştır.
Bu kapsamlı makalede; antidepresan kullanan birinin davranışlarında meydana gelen (veya gelmeyen) değişiklikleri, sürecin hafta hafta nasıl ilerlediğini, "duygusal küntleşme" kavramını ve dışarıdan bakıldığında birinin ilaç kullandığının anlaşılıp anlaşılamayacağını en ince detaylarına kadar inceleyeceğiz.
Toplumsal Efsane: "Zombi" Modu ve Gerçekler
Halk arasında "antidepresan içen kişi zombiye döner" şeklinde yaygın bir inanış vardır. Bu inanışa göre ilaç kullanan kişi gülmez, ağlamaz, sinirlenmez, sadece boş gözlerle etrafa bakar. Bu, tıbbi açıdan tamamen yanlış, hatta tedavinin başarısızlık tanımıdır.
Gerçek Nedir? Psikiyatrik tedavinin amacı, kişiyi duygusuzlaştırmak değil, duyguların "frekans ayarını" düzeltmektir. Depresyondaki bir beyin, olaylara "aşırı negatif" veya "tamamen tepkisiz" yanıt verir. Anksiyeteli bir beyin ise en ufak bir sese "hayati tehlike varmış gibi" irkilerek yanıt verir. Antidepresanlar bu aşırı uçları törpüler. İlaç kullanan kişi:
- Komik bir şeye yine güler (Hatta depresyondayken gülemediği şeylere artık gülebilir).
- Üzücü bir olayda (örneğin bir kayıp yaşadığında) yine ağlar.
- Haksızlığa uğradığında yine sinirlenir.
Fark şudur: İlaç kullanmadan önce 3 gün boyunca yataktan çıkmadan ağladığı bir olaya, ilaç tedavisiyle birlikte 1 saat üzülür, gözyaşını siler ve "hayat devam ediyor" diyerek işine dönebilir. Yani davranışsal değişiklik "duygusuzluk" değil, "duygu kontrolü" ve "dayanıklılık" yönündedir.
Tedavinin İlk Evresi: Adaptasyon Süreci (İlk 2-4 Hafta)
"Antidepresan içen biri nasıl davranır?" sorusunun cevabı, tedavinin hangi aşamasında olunduğuna göre dramatik şekilde değişir. Tedavinin en zorlu kısmı olan ilk ayda, hasta yakınları bazı davranış değişiklikleri gözlemleyebilir. Bu değişiklikler hastalığın iyileşmesi değil, vücudun ilaca alışma sancılarıdır.
1. Fiziksel Yavaşlama veya Huzursuzluk
Kullanılan ilacın türüne göre iki farklı tablo görülebilir:
- Sedatif İlaçlar: Eğer doktor uyku verici bir antidepresan seçtiyse, hasta ilk hafta sabahları uyanmakta zorlanabilir, gün içinde esneyebilir veya daha durgun görünebilir. Bu "uyuşukluk" genellikle 10 gün içinde tolerans gelişmesiyle kaybolur.
- Aktive Edici İlaçlar: Eğer enerji veren bir ilaç seçildiyse (örneğin Prozac gibi), hasta ilk günlerde "yerinde duramama", hafif titreme, bacaklarını sürekli sallama gibi davranışlar sergileyebilir.
2. Anksiyetede Geçici Artış
Paradoksal bir şekilde, kaygı ilacı kullanan biri ilk 2 hafta eskisinden daha kaygılı, daha evhamlı davranabilir. "Bu ilaç bana yaramadı, daha kötü oldum" cümlesi bu dönemde sık duyulur. Bu beklenen bir süreçtir; beyin reseptörleri yeni serotonin seviyesine adapte olmaya çalışmaktadır.
3. Mide ve İştah Değişiklikleri
Antidepresan içen biri, ilk haftalarda yemek masasında iştahsız görünebilir veya midesi bulandığı için yemekten kaçınabilir. Serotonin reseptörlerinin çoğu bağırsaklarda olduğu için bu çok yaygın bir davranışsal yan etkidir.
Özetle: İlk 1 ayda gördüğünüz davranışlar (uyku hali, huzursuzluk, mide bulantısı) ilacın kalıcı etkisi değil, geçici "yan etkisidir". Hasta yakını olarak bu dönemde "bak ilaç seni kötü yaptı, bırak" demek yerine, "bunlar geçiciymiş, biraz sabredelim" demek en doğru yaklaşımdır.
Tedavinin Oturması: İyileşme Dönemi (2. Aydan İtibaren)
İlaç kanda terapötik (iyileştirici) düzeye ulaştığında ve beyin nöronları arasındaki bağlantılar (sinapslar) onarıldığında, asıl davranış değişiklikleri başlar. Bu noktada "antidepresan içen kişi" şaşırtıcı derecede "normal" davranmaya başlar.
1. Sosyal Geri Dönüş
Depresyon döneminde telefonlarını açmayan, odasından çıkmayan, "gelmek istemiyorum" diyen kişi; aniden plan yapmaya, arkadaşlarıyla kahve içmeye, düğünlere/derneklere katılmaya istekli hale gelir. Bu bir kişilik değişimi değil, kişinin "sosyal izolasyon" kabuğunu kırmasıdır.
2. Tahammül Eşiğinin Yükselmesi
Belki de en belirgin davranış değişikliği budur. Tedavi öncesinde çocuğun bardağı kırmasına, trafikteki kornaya veya eşinin bir sözüne 10 şiddetinde öfke patlamasıyla karşılık veren kişi; aynı olaylara "canın sağ olsun", "önemsiz" diyerek tepki vermeye başlar. Hasta yakınları genellikle bu durumu "pamuk gibi oldu" diyerek tarif ederler. İlaç, kişinin sinir uçlarındaki "açık yaraları" onardığı için, dış uyaranlar artık eskisi kadar can yakmaz ve dolayısıyla kişi agresif davranmaz.
3. Karar Verme Mekanizması
Depresyondaki "kararsızlık" ve "atalet" (harekete geçememe) hali, yerini daha net ve kararlı davranışlara bırakır. Kişi ertelediği işleri yapmaya başlar, yarım bıraktığı hobilerine döner. "Boş ver, ne gerek var" cümlesi, yerini "hadi yapalım" cümlesine bırakır.
Yan Etki Olarak Davranış Değişikliği: Duygusal Küntleşme
Her ne kadar amacımız duyguları yok etmek olmasa da, bazı hastalarda (özellikle yüksek doz kullanımlarda) "Emosyonel Küntleşme" (Emotional Blunting) denilen bir durum yaşanabilir. Bu, antidepresan içen birinin "robot gibi" davranmasına en yakın tablodur.
Belirtileri Nelerdir?
- Kişi üzülmüyor ama çok da sevinemiyor.
- "İçimden ağlamak geliyor ama ağlayamıyorum" diyor.
- Dünyayı bir camın arkasından izliyormuş gibi hissettiğini söylüyor.
- Empati yeteneğinde hafif bir azalma (eskiden başkasının derdini dert edinirken şimdi umursamama) görülebilir.
Bu durum, ilacın dozunun hastaya fazla geldiğinin veya o ilacın o kişiye uygun olmadığının işaretidir. Kalıcı bir hasar değildir. Doktorla görüşülüp doz düşürüldüğünde veya ilaç değiştirildiğinde kişi tekrar eski duygusal canlılığına kavuşur. Eğer yakınınızda böyle bir "donukluk" seziyorsanız, bu tedavinin doğal sonucu değil, düzeltilmesi gereken bir yan etkidir.
Dışarıdan Bakıldığında Anlaşılır Mı?
Bir kişinin alnında "antidepresan kullanıyor" yazmaz. Eğer kişi çok ağır sedatifler (uyku yapıcılar) kullanmıyorsa, günlük hayatta, iş yerinde veya okulda o kişinin ilaç kullandığını anlamak neredeyse imkansızdır.
- Konuşması: Değişmez. Peltekleşme veya kelime bulamama gibi durumlar modern antidepresanlarda (aşırı doz yoksa) görülmez.
- Mimikleri: Donuklaşmaz. Botoks yaptırmış gibi ifadesiz bir yüz olmaz.
- Yürüyüşü: Sarhoş gibi yürüme veya denge kaybı, sadece tedavinin ilk günlerinde veya yaşlı hastalarda görülebilir, kalıcı değildir.
Hatta çoğu zaman, tedavi gören kişi eskisinden daha canlı, daha bakımlı ve daha enerjik göründüğü için çevresi "sende bir güzellik var, aşık mı oldun?" gibi tepkiler verir. İyileşen bir depresyon hastası, kendine bakmaya (tıraş olmaya, makyaj yapmaya, temiz giyinmeye) başladığı için dış görünüşü olumlu yönde değişir.
Riskli Davranışlar: "Manik Kayma" Tehlikesi
"Antidepresan içen biri nasıl davranır?" sorusunun en kritik ve tehlikeli cevabı burada gizlidir. Çok nadir de olsa (%1-2 ihtimal), eğer kişide gizli bir "Bipolar Bozukluk" (İki Uçlu Duygu Durum Bozukluğu) yatkınlığı varsa, antidepresan kullanımı kişiyi depresyondan çıkarıp "Mani" denilen karşı uca fırlatabilir.
Böyle bir durumda kişide şu davranışlar gözlenir:
- Aniden Gelen Aşırı Neşe ve Enerji: Kişi 2 saat uykuyla günlerce durabilir.
- Çok Konuşma: Susturulamaz bir şekilde, konudan konuya atlayarak konuşur.
- Aşırı Para Harcama: İhtiyacı olmayan şeyleri alır, borçlanır, lüks harcamalar yapar.
- Riskli Cinsellik: Cinsel dürtülerde ani ve kontrolsüz artış olur.
- Özgüven Patlaması: "Ben peygamberim", "Ben dünyayı kurtaracağım", "Ben en zekiyim" gibi gerçek dışı büyüklük düşünceleri başlar.
Bu davranışlar, "ilacın işe yaradığını" değil, "yanlış bir kapıyı açtığını" gösterir. Böyle bir davranış değişikliği görüldüğü anda ilaç derhal kesilmeli ve acilen psikiyatriste başvurulmalıdır. Bu, kişinin karakterinin bozulması değil, beyin kimyasının aşırı uyarılması (manik atak) durumudur.
Cinsel Davranışlardaki Değişiklikler
Antidepresanların (özellikle SSRI grubunun) en sık görülen davranışsal yan etkisi cinsel hayattadır.
- İstek Azalması (Libido Kaybı): Kişi partnerine karşı sevgisini yitirmese de, cinsel eyleme karşı bir isteksizlik, üşengeçlik duyabilir.
- Orgazm Güçlüğü: Uyarılma olsa bile sonuca ulaşmakta (boşalmakta) zorluk veya gecikme yaşanabilir.
Bu durum eşler arasında "artık beni sevmiyor", "başka biri mi var" gibi yanlış yorumlara yol açabilir. Oysa bu tamamen ilacın biyolojik bir yan etkisidir. İlaç bırakıldığında cinsel işlevler %100 normale döner. Ayrıca doktor, cinsel yan etkisi olmayan ilaçlara geçiş yapabilir veya yan etkiyi giderici ek tedaviler verebilir.
Antidepresan "Cesaret" Verir mi?
Halk arasında "cesaret hapı" tabiri de sıkça kullanılır. Antidepresanlar kişiye olmayan bir cesareti (örneğin uçurumdan atlama veya kavga etme cesareti) vermez. Ancak; "Sosyal Fobi" veya "Özgüven Eksikliği" yaşayan bir kişi, korkudan dolayı yapamadığı şeyleri (topluluk önünde konuşmak, hakkını savunmak, "hayır" diyebilmek) ilaç tedavisiyle birlikte yapmaya başlayabilir. Bu, ilacın kişiyi "arsızlaştırması" değil; kişinin korku duvarlarını yıkarak içindeki potansiyeli ortaya çıkarmasıdır. Kişi artık patronuna "bu iş haksızlık" diyebiliyorsa veya hoşlandığı kişiye "merhaba" diyebiliyorsa; bu yapay bir cesaret değil, kaygının esaretinden kurtulmuş özgür bir davranıştır.
Eski Sen, Ama Daha İyi Versiyonun
Özetlemek gerekirse; antidepresan içen biri, eğer tedavi doğru ilerliyorsa, uzaylıya veya robota dönüşmez.
- Sabahları daha dinç uyanan,
- Küçük dertleri kafasında dağ gibi büyütmeyen,
- İnsan ilişkilerinde daha yapıcı olan,
- Duygularını (sevinci de hüznü de) uçlarda değil, dengede yaşayan,
- Sorunlar karşısında kaçmak veya donup kalmak yerine çözüm üreten, birine dönüşür.
Eğer çevrenizde veya kendinizde ilaç kullanımına bağlı olarak aşırı uyuşukluk, aşırı taşkınlık veya tam bir hissizlik (duvar gibi olma) hali görüyorsanız; bu "tedavinin doğası budur" diyerek kabullenilecek bir durum değildir. Bu, doz veya ilaç ayarı gerektiren bir durumdur.
Antidepresanlar karakteri değiştirmez, karakterin üzerindeki hastalık tozunu siler. Çıkan sonuç, kişinin sağlıklı ve dengeli halidir.